RumyGezi
ANASAYFA KONAKLAMA İLÇELER ULAŞIM GEZİLECEK YERLER
LİNKLER BEDESTENLER VE ÇARŞILAR

ALIŞVERİŞ MERKEZLERİ

CAMİLER VE KLİSELER

HANLAR

İÇKALE

KAPLICALAR

KÖPRÜLER

MESİRE VE PİKNİK ALANLARI

MÜZELER VE ÖRENYERLERİ

SURLAR

DEVE GEÇİDİ ------- HABURMAN KÖPRÜSÜ ------- MALABADİ KÖPRÜSÜ ------- ON GÖZLÜ KÖPRÜSÜ

logo

ON GÖZLÜ KÖPRÜ

Diyarbakır’ın tarihi ve kültürel zenginliğinin simgelerinden biri olan On Gözlü Köprü, Dicle Nehri üzerinde yer alır ve kentin ulaşım, ticaret ve sosyal yaşamında yüzyıllar boyunca kritik bir rol oynamıştır. Adını kemer sayısından alan köprü, hem mimari açıdan özgün bir eser hem de bölgenin tarih boyunca gelişen şehir hayatının önemli bir göstergesidir. On Gözlü Köprü, tarih, mühendislik ve doğal güzelliklerin iç içe geçtiği yapısıyla ziyaretçilerine eşsiz bir deneyim sunar.
Tarihçesi açısından köprünün inşa tarihi kesin olarak belgelenmemekle birlikte, Osmanlı dönemine ait olduğu tahmin edilmektedir. Ancak köprünün bazı taş işçiliği ve mimari detayları, daha eski dönemlere, özellikle Artuklu veya Akkoyunlu dönemine kadar uzandığını göstermektedir. Köprü, tarih boyunca Diyarbakır ile çevresindeki köyler, ticaret yolları ve diğer şehirler arasındaki ulaşımı sağlayan stratejik bir nokta olarak kullanılmıştır. Kervanlar, halk ve askerî birlikler, nehrin karşı kıyısına geçmek için bu köprüye güvenmiş ve köprü, bölgenin ekonomik ve sosyal hayatına doğrudan katkı sağlamıştır.
Mimari özellikleri, On Gözlü Köprü’nü bölgedeki diğer köprülerden ayıran en önemli unsurlardır. Köprü, adını aldığı gibi on adet taş kemerden oluşur ve Dicle Nehri’nin akışına uyum sağlayacak şekilde inşa edilmiştir. Taş kemerlerin her biri, hem yük taşıma kapasitesi hem de yapının estetik görünümü göz önünde bulundurularak tasarlanmıştır. Köprüde kullanılan taşlar, bölgedeki bazalt taşlarıdır ve dayanıklılıkları sayesinde yüzyıllar boyunca bozulmadan kalabilmiştir. Kemerler, birbirine simetrik bir ritimle dizilmiş ve suyun akışını rahatlatacak şekilde kademeli olarak inşa edilmiştir. Köprünün yan duvarları ve korkulukları, geçiş sırasında güvenliği sağlamak için özenle tasarlanmıştır.
On Gözlü Köprü’nün kullanım alanı, tarih boyunca sadece ulaşımı sağlamayla sınırlı kalmamıştır. Köprü, aynı zamanda sosyal bir buluşma noktası, pazar ve ticaret alanı olarak da işlev görmüştür. Nehir kenarında kurulan geçici pazarlarda halk, ürünlerini sergiler, kervanlar mallarını taşır ve insanlar köprü üzerinden karşıya geçerek günlük işlerini sürdürürdü. Bu yönüyle köprü, bölge halkının ekonomik ve sosyal hayatının ayrılmaz bir parçası olmuştur.
Köprünün bulunduğu çevre, doğal güzellikleriyle de dikkat çeker. Köprü üzerinden bakıldığında Dicle Nehri’nin akışı, çevredeki taşlık alanlar ve yeşil vadiler görülür. Bu manzara, ziyaretçilere hem doğa hem de tarih deneyimi sunar. Köprü, yalnızca bir taş ve kemer yapısı olarak kalmayıp, fotoğrafçılar, tarih meraklıları ve kültür turizmi için de cazibe merkezi hâline gelmiştir. Nehir ve köprü etrafındaki doğal alanlar, piknik ve yürüyüş için uygun alanlar sunarak ziyaretçilere huzurlu bir atmosfer sağlar.
Günümüzde On Gözlü Köprü, korunma ve restorasyon çalışmalarıyla gelecek nesillere aktarılmaktadır. Taşların sağlamlığı korunmuş, bazı bölümler güçlendirilmiş ve köprü ziyaretçilere güvenli bir şekilde açılmıştır. Ziyaretçiler, köprü üzerinden yürüyerek hem Dicle Nehri’nin doğal güzelliklerini hem de Osmanlı ve Artuklu dönemlerinden izler taşıyan taş işçiliğinin inceliklerini gözlemleyebilir. Köprü, Diyarbakır’ın tarihi köprüler zincirinin önemli bir halkası olarak, kentin kültürel turizm rotasında özel bir yere sahiptir.
Sonuç olarak, On Gözlü Köprü, Diyarbakır’ın tarihî mirasında yalnızca bir geçiş yolu değil; aynı zamanda kültürel, sosyal ve ekonomik yaşamın kesişim noktasıdır. Taş kemerleriyle yüzyıllara meydan okuyan köprü, tarih boyunca kervanlara, halka ve medeniyetlere tanıklık etmiştir. Ziyaretçiler köprüden geçerken geçmişin izlerini hisseder, mimari detayların ve doğal güzelliklerin birleştiği eşsiz bir deneyim yaşar. On Gözlü Köprü, Diyarbakır’ın ve Türkiye’nin kültürel mirasında özel bir yere sahip, taşın ve tarihin iç içe geçtiği olağanüstü bir yapıdır.