RumyGezi
ANASAYFA KONAKLAMA İLÇELER ULAŞIM GEZİLECEK YERLER
LİNKLER BEDESTENLER VE ÇARŞILAR

ALIŞVERİŞ MERKEZLERİ

CAMİLER VE KLİSELER

HANLAR

İÇKALE

KAPLICALAR

KÖPRÜLER

MESİRE VE PİKNİK ALANLARI

MÜZELER VE ÖRENYERLERİ

SURLAR

ATATÜRK EVİ -- CAHİT SITKI TARANCI -- ÇAYÖNÜ Ö.Y -- DİYARBAKIR MÜZESİ -- HİLAR MAĞRALARI Ö.Y --- SİLVAN ATATÜRK EVİ -- ZİYA GÖKALP -- MAĞARALAR

logo

CAHİT SITKI TARANCI MÜZESİ

Diyarbakır’ın Sur ilçesinde, tarihî dokunun kalbinde yer alan Cahit Sıtkı Tarancı Evi, Türk edebiyatının önemli şairlerinden biri olan Cahit Sıtkı Tarancı’nın doğup büyüdüğü ve çocukluk hatıralarını yaşadığı konaktır. 19. yüzyılın başlarında inşa edilen bu yapı, Diyarbakır’ın geleneksel mimarisinin ve kültürel mirasının en özgün örneklerinden biridir. Hem edebiyat tarihi açısından hem de mimari kimliği ile kentin önemli sembollerinden biri hâline gelmiştir.
Konak, iki katlı olarak inşa edilmiş olup siyah bazalt taşın hâkim olduğu Diyarbakır evlerinin karakteristik özelliklerini taşır. “Avlulu Diyarbakır Evi” plan tipinin seçkin örneği olan bu yapı, geniş bir iç avluya, avlu etrafında dizilmiş odalara, yüksek tavanlara, ahşap doğrama detaylarına ve yaz-kış kullanımı için farklı planlanmış yaşam alanlarına sahiptir. Avlu içerisinde yer alan süs havuzu, yaz aylarının sıcak ikliminde serinlik sağlayan önemli yapı unsurlarından biridir ve bu havuz, evdeki yaşamın merkezini oluşturur. Yazlık ve kışlık bölümlerin bulunduğu konakta odalar, mevsimsel hava koşullarına göre konfor sağlayacak şekilde konumlandırılmıştır. İç mekân tasarımlarında bazalt taşın masif hâkimiyeti ile ahşap öğelerin zarif birleşimi görülür.
Cahit Sıtkı Tarancı’nın ailesi dönemin varlıklı ve kültürlü ailelerinden biriydi. Şairin edebiyatla, estetikle ve düşünce dünyasıyla erken yaşta tanışmasının en büyük sebeplerinden biri de bu aile ortamıdır. Evin iç bölümlerinde onun çocukluk yıllarına dair izler, aile yaşantısını yansıtan objeler ve dönemin yaşam tarzını gözler önüne seren dekoratif öğeler yer almaktadır. Odalarda kullanılan geleneksel döşemeler, el işi tekstil ürünleri ve döneme ait mobilyalar; ziyaretçilere geçmişin zarafetini ve duyusal atmosferini aynı anda yaşatır.
Konak, daha sonra restore edilerek müzeye dönüştürülmüş, bugün “Cahit Sıtkı Tarancı Kültür Müzesi” olarak ziyaretçilere açıktır. Müzenin giriş katında Diyarbakır’ın geleneksel aile yaşamını ve kültürünü tanıtan bölümler yer alırken, üst kat şairin hayatı, kişisel eşyaları ve edebi çalışmalarına ayrılmıştır. Cahit Sıtkı’nın kullandığı daktilo, özel eşyaları, fotoğrafları, mektupları ve şiir defterleri burada sergilenmektedir. Bu özel bölüm, ziyaretçilere yalnızca bir şairin hayatını değil, bir devrin entelektüel dünyasını da tanıtır.
Evin odalarından birinde onun “Otuz Beş Yaş” şiirinden dizeler yankılanır gibidir. Özellikle çocukluk anılarından izler taşıyan bölümlerde, onun dünyaya ve hayata bakışındaki duygusallık ve melankoli hissedilir. Evin avlusuna adım atan her ziyaretçi, hem taşın soğukluğunu hem de şiirlerin sıcaklığını aynı anda hisseder. Evin atmosferi, adeta şairin mısralarının ruhunu taşır; gökyüzüne açık avluda yankılanan ayak sesleri, onun dizelerini fısıldar gibi olur.
Konak, sadece bir müze değil; aynı zamanda kültürel bir buluşma noktasıdır. Zaman zaman şiir dinletilerine, edebiyat etkinliklerine ve kültür toplantılarına ev sahipliği yapmaktadır. Bu yönüyle hem geçmişten günümüze uzanan bir köprü hem de kentin sanat ve düşünce iklimine nefes veren önemli bir mekândır. Diyarbakır’ın tarihî dokusu içerisinde yer alan bu yapı, ziyaretçilerine yalnızca görsel bir deneyim değil, derinlikli bir ruh yolculuğu da sunar. Dar sokakların taş duvarları arasında yürüyüp bu eve ulaşıldığında, şairin doğduğu, ilk kelimelerini öğrendiği, dünyayı anlamlandırmaya başladığı atmosfer hemen hissedilir.
Bugün Cahit Sıtkı Tarancı Evi, Diyarbakır’ın kültür mirasını en güçlü şekilde temsil eden yapılardan biri olarak varlığını sürdürmektedir. Şairin hatırasını yaşatan bu konak, edebiyat tutkunları, tarih meraklıları ve mimariye ilgi duyanlar için mutlaka görülmesi gereken bir duraktır. Ziyaretçiler, avlunun ortasında kısa bir mola verdiğinde, sanki şairin “Yaş otuz beş! yolun yarısı eder...” dizeleri taş duvarlara çarpar ve geçmişten bugüne bir yankı olarak geri döner.